'Hacı' Olma Şerefine Kavuştular!

Arafat ve Müzdelife vakfelerini gerçekleştirdikten sonra büyük şeytanı taşlayan hacı adayları kurbanlarını kesti, tıraş olup ihramdan çıktı. Ardından ziyaret tavafını yapan müminler hacı olma şerefine kavuştu.

'Hacı' Olma Şerefine Kavuştular!
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Arasat meydanını hatırlatan Arafat ovasındaki çadırlarında geceyi zikir, dua ve ibadetle geçiren milyonlarca hacı adayı, öğle vaktinin girmesiyle cem-i takdim yaparak (Mescid-i Nemire’de bulunanlar) öğle ve ikindi namazını eda etti. Namazın ardından milyonlar Haccın üç farzından biri olan Arafat vakfesine durdu. 

Türk hacı adayları namazın ardından toplu olarak Arafat’ta vakfeye durdu. Vakfe duasını yaptıran Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş şunları kaydetti: Peygamberimiz, “Kimin üzerinde bir emanet varsa onu sahibine versin” buyurmuştu. Üzerimizde nice emanetler var. Biz hak duyarlılığını yitirdik. Kul hakkını gözetemedik. Maddi ve manevi bütün emanetleri hakkıyla yerine teslim etmeyi bize nasip eyle Allah’ım! Bizleri Muhammedü’l-Emin olan Peygamberimize layık ümmet eyle ya Rabbi! Emanete riayet edenlerden, ahde vefa gösterenlerden, sözüne sadık kalanlardan eyle. 

Huzuruna, kul hakkından arınmış olarak çıkabilenlerden eyle. Bizleri borç yükü altında ezilmekten kurtar Allah’ım! Milletimizin bekasını sarsacak, her türlü dâhili ve harici düşmanlardan memleketimizi halâs ve emin eyle Allah’ım. Zalimlerin, hainlerin, kâfirlerin kurdukları tuzakları kendi başlarına ma’kus eyle Allah’ım! 
Bölünüp parçalanmaktan,  ayrılığa düşüp güçsüz kalmaktan bizleri muhafaza eyle Allah’ım! Din ve mukaddesat uğrunda en aziz varlıklarını feda eden, Bedir’den Malazgirt’e, Çanakkale’den İstiklal Harbi’ne, 15 Temmuz’dan bugüne bütün şehitlerimize rahmet eyle Allah’ım! 
Kudüs’te, Filistin’de, Yemen’de, Keşmir’de, Arakan’da, Doğu Türkistan’da, Halep’te, Şam’da, Gazze’de ve daha birçok mazlum diyarlarda garip kullarının sahibi Sensin, mahzun kullarının sahibi Sensin, onların yüreklerindeki acıya ortak olarak sana yalvarıyoruz. Masum ve mazlumların ahını zalimde bırakma Allah’ım! Zalimin zulmünün nihayet bulduğu günleri bize göster Allah’ım! Kudretinin nişanesi Ka’be-i Muazzama hürmetine, ülkemizi ve âlem-i İslâm’ı çepeçevre saran kötülükleri def eyle Allah’ım!

ŞEYTANIN TAŞI MÜZDELİFE’DEN

Güneşin batmasıyla beraber haccın vaciplerinden olan Müzdelife vakfesini yerine getirmek üzere milyonlarca mümin Arafat’tan ayrıldı. Müzdelife’ye varan hacı adayları Kur’ân-ı kerim okuyup dua ederek bol bol ibadet etti. Müzdelife’de konaklayan hacı adayları, burada akşam namazını cem-i tehir ile yatsı vaktinde eda ettikten sonra şeytan taşlamak için 70 taş topladı. İzdiham sebebiyle hac kafileleri, mezhep taklidi yaparak vakfelerini yaptılar. Ardından şeytan taşlamak üzere cemarata geçtiler. Bayramın ilk günü büyük şeytana yedi taş atan hacı adayları şükür kurbanlarını kestikten sonra tıraş olup ihramdan çıktı. Milyonlarca mümin yaptıkları ziyaret tavafı ve sayın ardından hacı oldu.  Hacılar, bayramın ikinci ve üçüncü günü de üç şeytana yedişer taş atacak. Mina’da konaklayan hacılar ise dördüncü gün de şeytan taşlayacak.

MALİYETİ 30 MİLYON LİRA
Kâbe örtüsü değişti

Hacı adayları Arafat’ta vakfe duası yaparken, Mekke’de de ayrı bir heyecan yaşandı. Kâbe’nin örtüsünü ilmek ilmek hazırlayan 210 kişilik ekibin bir yıl boyunca hazırladığı örtü, törenle Kâbe’deki örtüyle değiştirildi. Peygamber Efendimiz 630 yılında Mekke’yi fethettikten sonra Kâbe’nin içi ve etrafı putlardan temizlenmişti fakat örtüsüne dokunulmamıştı. O sene içinde kazara örtü yandı. Bunun üzerine Yemen’den getirilen yeni bir örtüyle örtüldü. Hazreti Ebubekir ve özellikle de Hazreti Ömer döneminde Kâbe, kabati denilen keten kumaşla örtülmeye başlandı. Emevî halifelerinden Yezid döneminden itibaren Kâbe, ipek örtüyle örtüldü. Abbasiler döneminde 776 senesinde ilk defa yazı işlemeli örtü hazırlatıldı. Memlûklar siyah ipek ve keten kullanılan Kâbe örtüsünün üzerine Hac âyetlerini işlemeye başladı. Osmanlı döneminde Yavuz Sultan Selim “iki kutsal Harem’in hizmetçisi” (Hâdimu’l-Harameyni’ş-Şerîfeyn) unvanını almıştı ve örtüyle bizzat ilgileniyordu. Örtü, 1706’dan 1860 yılına kadar İstanbul’da dokundu. 1927’de Suudlar Kâbe örtüsü için Mekke’de atölye kurdu.