Ufuk Çetinkaya

Gerçek Dostlar

Ufuk Çetinkaya

Dost dediklerimiz vardır, “bittiğimizde” biten.
Arkadaşlar vardır umulmadık anda “omuz veren”.
Bir telefon görüşmesi, bir yorum, bir yazı ile “tanıdıklar” vardır dosttan ileri gönül tahtımıza yerleşen ve “zavallılar” vardır kariyeri, parayı, şöhreti her şey zanneden.
Sahte gülüşlerin ardında ki yüzleri görmek için ya ekonomik olarak mağdur, ya hasta ya da işe ihtiyacınız olacak gibi bir kez sorar sonra kaybolurlar.
Dönüp yaşanmışlıklara bakarsınız, kurulan sofralarda ki kahkahalar gelir aklınıza, mutluluğunuz verdiğiniz günlerinizi anımsarsınız.

Çocuklarını “evlat” bilip büyüttüğünüz, sevdiği yemek olduğunda hiç üşenmeden bir kap içerisinde sevginizi taşıdığınız günler gelir gözünüzün önüne. Cenazelerde, düğünlerde onun yanında yer alıp sahiplenmeniz, annelerini anne, babalarını baba bildiğiniz günleri anımsarsınız.
Düşünürüz ki hasta olduğumuzda gecenin kaçı olursa olsun “bir telefon etsek” koşacak,
Daha da ileri gideriz, sohbetlerimizde “bana bir şey olsa çocuğuma sahip çıkarsın, dayısından, teyzesinden daha yakınsın bana ” muhabbetleri geçer, “Allah korusun elbette.”
Çocuklarımız akrandır, arkadaştır, aynı okula gider.
Mezun olurlar, diploma törenlerinde birlikte ağlarız, duygularımız ortak, yüreklerimiz bir atar.
Sonra bir gün gelir, son telefon görüşmesinin üzerinden yıllar geçtiğini fark ederiz.
Gerekçeyi düşünürüz, kendimizi sorgularız, kendisine sorarız. “Zamansızlık” ve sıradan gerekçeler öne sürülür.
Oysa neden açıktır. Biz ekonomik olarak küçülürken, onlar büyümüştür.
Sonradan elde edilenler hazmedilememiştir, sırıtır.
Saygı, ahlâk, sevgi yerini çok farklı şeylere bırakır.
Oturulan semt, binilen araba, “takıldıkları cafe, yemek yedikleri restaurantlar” girer devreye. Alışveriş edilen mağazalar, giyilen markalar konuşulmaya başlar.
Oysa ki yıllardır aranızda bu konuların lafı bile geçmemiştir.
Yeri gelmiş sizin diplomanızla onöre olmuş, sizin çevrenizi kullanmışlardır oysa.
Sizin beklentinizse sadece paylaşmak olmuştur.
Yüreğinizi, sevginizi, yeri geldiğinde evinizi, acınızı, sevincinizi, hüznünüzü, mutluluğunuzu.
Modern çağ her kolaylığı, her konforu ayağımıza getirirken, içimizde ki sevgiyi, insanca duyguları her gün biraz daha yok ediyor.
“Komşu komşunun külüne muhtaç” deyimi yerini, “Komşu komşunun nefesine muhtaç” şeklinde yer değiştirdi.
VEFA (!) , “O NE ?”
Eğer halâ varsa fotoğraf albümümüz, parmağımızın ucu ile dokunduğumuz yüzlerde buruk bir şekilde gülümsüyor.
Bir gün bir vesile ile “o haber” geliyor.
Siyah çerçeveli gözlükler arkasına saklanmaya çalışılan timsah gözyaşları, “yakınımısınız ?” sorusuna verdikleri “Otuz yılı aşkın dosttuk.”

Yalanları , yapılan o kadar şeyden sonra “Hakkınızı helâl ediyor musunuz?”
“Helal olsun ” kapanış cümlesiyle tamamlanan son görev.
Her son, geride kalanlar için başlangıç aslında.
Yitirdiğimiz sadece bir insan değil, geçmiş yılları, anılarımızın büyük bir bölümünü de beraber sığdırıyoruz küçücük çukura ; diplomamızın, arabalarımızın, dairelerimizin, kıyafetlerimizin, ziynet eşyalarımızın hatta “bir çift çorabımızın” bile sığmayacağı…
“Sahte dostlar, sahte yüreklerde; gerçek dostlar seven kalplerdedir.”

Sevgiyle Kalın…

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları