Hayatımız sanki geçmişte yaşanmış ve bitmiş gibi, içinde bulunduğumuz anıdan devamlı kaçırıyoruz.
Geçmişte harika olup bugün bittiği için acı veren ya da geçmişte yaşanılan acıların, üzüntülerin kederlerin hala bugün varmış gibi devam ettirilerek taze tutulması ömrümüze ve öz varlığımıza yapılan en büyük düşmanlık aslında.
Bu durumda düşman kızdığınız mı?
Yoksa siz mi oluyorsunuz?
Bu açıdan da bakmanızı tavsiye ederim. Ayrıca geçmişi unutmayı bilmediğimiz sürece affetmeyi de bu sebeple yapamıyoruz. Üstelik kazandıklarımızdan çok kaybettiklerimize; iyi niteliklerimizden çok eksikliklerimize odaklanıyoruz.
Yaptığımız tüm seçimlerde, farkında olmadan geçmişle ilgili takıntılarımızdan etkileniyoruz. Bunlara ilaveten geçmişle olan hesabı kapatmadığımız sürece kendimizle barışamıyoruz.
Yaşanmış ve bitmiş olayların içinde ne kadar çok debelenirsek, gelecekten de aynı oranda korkmaya başlıyoruz. Pişmanlıklarımızı, korkularımızı, acılarımızı besledikçe, onların sırtımıza bindirdiği yükten kurtulamıyoruz. Bunları devamlı düşünmek zorunda olduğumuzu ve elimizden bir şey gelmeyeceğini zannediyoruz fakat aslında kendi kurduğumuz hapishaneye kendimizi tıkıyoruz.
Her şey için kendimizi suçlarken, esas yüzleşmemiz gereken durumla yüzleşemiyor; suçu hayata ya kişilere atıyoruz. Kendi hayatımızı yeniden yaratma kabiliyetini her gün biraz daha yitiriyoruz. Ve bu sebeple, yaşamdan alacağımız tüm zevki tamamen kendi seçimimizle yok ediyoruz.
Kendimizi, geçmişte yaşanmış olaylarla tanımlamaya başladıkça değişime direniyor, kendi ellerimizle özgürlüğümüzü kısıtlıyoruz.
Geldiği gibi yaşamayı beceremediğimiz sürece, hayatı gereğinden fazla ciddiye alıyoruz. Düşünüp durmak elimizi kolumuzu bağlıyor ve bir türlü harekete geçemiyoruz. Üstelik bu durum seçici bir işitmeye sahip kılıyor bizi. Bu nedir diye sorarsanız da, geçmiş konusundaki bağımlılığınıza bu kadar sıkı bağlı kaldıkça bunu değiştirecek birçok öğreti, nasihat ve bilgiye karşı da ruhun bilincin işitme kapasitesini kapatıyor sadece duymak istediklerinize karşı işiten ve duyan bir insan oluyorsunuz. Çünkü insanın bilinci ve enerjisi onun realitesini yani gerçekliğini ve yaşayacağı hayatı belirler.
Geçmişte yaptıklarımızdan pişmanlık duyduğumuzda ya da geçmişteki olay nedeniyle birilerine olan tatsız duygularınız devam ettiği sürece sadece kendimize zarar vermekle kalıyoruz. Geçmişin değiştirilemeyeceğini kabul etmeliyiz, ne olursa olsun, bir nedenden dolayı, iyi ya da kötü oldu ve bitti. Geçmişte yaptığımız işler, söylediğimiz sözler, o zamanlar kim olduğumuzu anlatır. Ama artık o kişi değilsiniz, bugün yaşayan bir başka siz var.
İnsanoğlu olarak sürekli değişiyoruz.
Her geçen gün, edindiğimiz her yeni bilgi ile birlikte, öğrendiğimiz her yeni şeyi değiştiriyoruz.
Değişim, kaçınılmaz bir olgudur.
Geçmiş gerçek değildir. Geçmiştir, bitmiştir, kapanmıştır, kapanmalıdır.
Gerçekten var olan tek şey, burada ve şu anın içerisindedir.
Geçmiş ve gelecek sadece kafalarımızda var olan kavramlardır.
Bugün dün olanlardan dolayı etkilenir ve üzülürsek, bugünün hayatında değerli olan zamanımızı da kaybederiz. Geçmiş karanlıksa bunu şimdi değiştirebiliriz.
Şimdiki zamanda yaşamak için ilk adım, geçmişin gerçek olmadığını kavramaktır.
Başka bir zamanda gerçekti, ama şimdi değil. Yapabileceğimiz şey, elbette geçmişte öğrendiğimiz bir şeyi, şimdi bize yardım etmek için kullanmaktır. Bu şekilde geçmiş yararlı olabilir ve bir parçamız olarak kalabilir. Sorunlar, yalnızca geçmişten gelen ve büyümemize yardımcı olmayan şeylerde yaşamaya çalıştığımız zaman ortaya çıkar.
Geçmişten bir kazanç elde edebileceğimiz tek alan, aynı hataları tekrar yapmamak için bize yardımcı olacak dersleri hatırlamaktır.