Siyaset bir meslek değil bir anlamda halkın sorunlarına çözüm üretme sanatıdır.
Eflatuna göre insanları rızalarına göre yönetme sanatı, Aristo’ya göre insan mutluluğunu gerçekleştirme sanatı olarak kabul edilmiştir.
Bu bağlamda siyasetin temel amacı insanların mutluluğunu, refah ve kalkınmasını sağlamak, sosyal adalet ve dayanışmayı gerçekleştirmek olmalıdır.
Siyaset öncelikle insanın, insan olarak iyiliğini esas almalı onun özgürlüğü ve hasiyetini korumalıdır.
Siyaset erdemli, dürüst ve liyakat sahibi kişilerin elinde halka ve hakk’a hizmet için bir araca dönüşebilirken, liyakat ve ehliyetsiz kişilerin elinde kendi ve çevresine kişisel çıkar sağlamanın aracına dönüşmektedir.
Maalesef bizim ülkemizde genellikle liyakat ölçü olmadığından siyaset, halka hizmet etmenin bir aracı değil, bir meslek olarak görülmekte, siyaset üzerinden kariyer hesapları yapılmaktadır.
Hatta hiçbir mesleği ve kariyeri olmayanlar, siyaset üzerinden kendine gelecek ve kariyer arayışı içinde olmaktadır.
Bu anlayışla siyaset yapılınca, siyaset kendi bağlamından, kopup kişisel tatminin bir aracına dönüşmektedir.
Bu kişiler siyasetin dışında gidecekleri bir yer sığınacakları bir limanları olmadığından, koltuklarına sıkı sıkıya sarılırlar.
Oysa liyakat ve ehliyet sahibi gerçek siyasetçiler, mesleki birikim ve kariyerlerini halkına hizmet için kullanmaya çalışırlar. Buradan kendilerine güç devşirmeye çalışmazlar. Zamanla kendilerine halkın inanç ve güveninin azalmaya başladığını hissettiklerinde, arkalarına dahi bakmadan siyaseti bırakarak, kendi alanına dönerek, arkadan gelenlere alan açarlar.
Siyaset halka hizmet etmek için bir yarıştır. Bu yarışta nefesiniz yetmiyor arkada kalıyorsanız, bayrağı arkadan gelip sizi geçen birine devredeceksiniz ki, başarıya ulaşsın. Bunu yapmıyor, kendi konumunuzu korumak için, ayağına çelme atıyorsanız, temsil ettiğiniz insanlara ihanet ediyorsunuz demektir.
Maalesef siyaset, siyasetçilere geniş güç alanı sağladığından, birçok siyasetçi o gücü kaybetmemek için her türlü antidemokratik yola başvurarak, başarılı olanın öne çıkması engellenmekte…
Çünkü siyaset, onlar için halka hizmet etmenin bir aracı değil kendilerini maddi ve manevi olarak güçlendirmenin bir arcıdır.
Onlar için siyasetin dışında bir dünya yoktur.
Siyasetin dışına düşmek ayını karaya vurmuş bir balık gibi olmaktır.
Bunlar hayatlarının merkezlerine siyaseti koymuşlardır.
Bu anlayıştaki siyasetçiler, hem kendilerine hem de topluma zarar vermektedirler.
Çünkü bu anlayışlarından dolayı rasyonel düşünme yetilerini kayıp etmişlerdir.
Gözlerini iktidar hırsı bürümüştür.
Onlar için asıl olan konumlarını korumak, iktidarlarını güçlendirmektir.
Bu hırsla, en yakınlarını bile harcamaktan çekinmezler.
Bulundukları yerler yanıp yıkılsa da umurlarında değildir.
Önemli olan kendi siyasi ikballeridir.
Oysa gerçek siyasetçi, kendi siyasi ikbalinden önce temsil ettiği toplumun ikbalini düşünür.
Ülkesinin ve halkının uzun vadeli çıkarları için alacağı kararlar, siyaseten kendi zararına da olsa, gözünü kırpmadan o kararı alır ve uygular!
Eğer hayatının merkezine kendi siyasi ikbalini koymuş siyaset insanı ise, halkını adım adım bir felakete doğru sürüklese dahi umurunda olmaz. Ne olursa olsun, onun için asıl olan iktidardır!
Uzun lafın kısası toplumda saygınlığı olan liyakat sahibi insanlar siyasete uzak durmakta, girende liyakatin ve ehliyetin yerine sadakat geçerli olduğundan, siyaset kurumunun içinde barınmamakta.
Siyasette liyakatsiz ve ehliyetsiz insanların elinde kaldığından, insana hizmet etme, toplum kalkınmasına ve refah seviyesinin yükseltilmesine katkı sağlama ülkeyi her yönüyle ideal bir platforma dönüştürme amacı taşımasına hizmet etmesi gereken siyaset kurumu bu amacından sapmaktadır.
Vatandaş olarak nasıl bir tip siyasetçi tercih ediyorsak, bilelim ki, ülkemizin ve kendimizin geleceğini de o yönde çiziyoruz demektir!