İnsanoğlu maneviyatını yitirirse, ortada ne güzel ahlak nede şükür kalır. Nefisin istek ve dilekleri hiç bir vakit bitmez, haris ve tamahkardır, istedikçe ister, doymak nedir bilmez, taki bedenin takati tükeninceye kadar. İnsan yaratılırken elbette ona şükretmeyi, hamd etmeyi ve nefsi birlikte vermiş. Tercihi insan oğlunun kendi iradesine bırakmış, dilediğini seçme hakkı vardır. Sağlam irade ve imana sahip olanlar, dünya nimetlerinin gelip geçici olduğunu bilirler, yaşadıkları zaman dilimi içerisinde ALLAH’a iyi bir kul olmaya çalışırlar.
Maneviyatın zayıflığının yarattığı boşluğu maddiyat doldurunca tamahkarlık ve doyumsuzluk hat safhaya çıkar, sağlam irade bu düşünceleri eyleme dökülmeden yok eder, zayıf iradeler nefsin seline kapılarak sürüklenir, sonunun nereye çıkacağını hesap etmeden, yaşama olan bakış açısı değişir, bağnazlık ve bencillik, nihayetinde toplum içerisinde dışlanmaya sebebiyet verir ve yalnızlaşır.
Toplumun kural ve kaideleri hiçe sayıldığı gibi rahatsızlıklar yaratır, sorumluluk bilinci yerini bencilliğe terk eder.
Kötü olmak çok basittir mesele iyi olup bulunduğu toplumu yönlendirebilme, etrafındakilere mutluluk dağıtırken elem ve yeisden uzak menfaat gözetmeyen bir hayat tarzı benimsemek en önemli unsurdur. Yaşam standartında maddiyatı değilde, maneviyatı seçersek belki zorluklarla karşılaşacağız ancak sonunda vuslata ereceğiz. Elbette her çıkşın bir inişi vardır mesele çıkmayı bile bilmek ve tutunmaktır. Milletler mücadelesinde de aynı hareketler görülmektedir kısa vadede süper güç olmak isteyenler hırs ve tamahın cezasını ülkenin bağımsızlığının yok olması ile öderler.
Hani ne demiş atalarımızın ‘’keskin sirkenin küpüne zararı vardır’’ kısa vadede güç ve iktidar sahibi olmak isteyenler bu emellerinin gerçekleşmesi için her türlü tavizi verirler, bu zaafı bilen emperyalist kafalar tavizi ziyadesi ile alıp sahaya sürerler, böyle bir davranışla başlayan her kim olursa olsun artık o maşadır. Bugün çevremizde yularını kaptırtmış ülkeler ve topluluklar var olmaktalar, kısa vadede alacakları menfaatin uzun vadede büyük yıkımlara sebebiyet vereceği aşikardır izaha gerek yok.
Bu gün Yunanistan güçlü gözükme zaafiyetinden hasıl olan bağnazlığının ve tamahkarlığının cezasını ABD’nin işgali ile ödemiş vaziyettedir. İlk görünüşte koruyucu sıfatı gibi tanımlansa da, asıl maksadın yavaş ve planlı bir biçimde işgal edilmiş olmaktadır.
İnsan hırs ve menfaatleri yüzünden rahat edeceği zannıyla yaptığı acele hamlelerle, sadece timsahın iştahını kabartıp onulmaz bir yola sapar ve sonunda hüsran ile neticelenir.
Toplumlar bugüne kadar bu tip hadiselerle çeşitli zamanlarda karşılaşmış aç gözlülüğün ve bencilliğin cezasını acı bir şekilde ödemiştir. Halinden memnun olmayanlar, olduklarından daha fazla gözükmeye gayret edenler bu bağnaz tutumları ve bilmişliklerinin faturasını ağır ödemişlerdir.
Fertlerin bencil davranışları aileyi, ailenin davranışları toplumu ve onların top yekün hareketleri ülkeleri etkilemektedir. Milli hassasiyetlerde verilen tavizler her ne kadar ilk etapta iyi gözükse de sonra aleyhe işlemekte, sana silah olarak döndürülmektedir, kolay kolay hiç bir fert ya da ülke karşılıksız maddi ve manevi destek vermez, mutlaka ileriye dönük bir hesabı vardır.
İnsanın arzu ve isteklerindeki bu aceleciliği okuyan emperyalistler durumu fırsata çevirmeyi ihmal etmezler, önce yardım bahanesi ile yaklaşır, alıştırır sonra yavaşça işgal eder, seni sömürmeden asla geri duramaz, ne demiş 4. Murat “Yardım almaya alışan, emir almaya da alışır” daha fazla izaha hacet varmı dır açık ve net.
Yüz yıllarca bu benlik kendini insan üstü sayan, halkını küçümseyen bencil ve haris mahlukatın zalimlikleri ile mücadele etmiş, sırf egolarını tatmin etmek için yaradana isyan edip asilikte bulunmuşlar, gönderilen elçilere dahi karşı çıkmışlar, en sonunda fani olduklarını anlamışlar lakin gazaptan kurtulamamışlar, halen içimizde onların artıkları günümüze kadar gelmiş durumdadır.
Önlerine her ne koyarsan koy sadece ve sadece kafalarındaki oluşan fikirleri icraata tabi tutarlar, ikna edilmeleri gerçekten çok zordur. Bugün yeryüzünde meydana gelen hadiseler aslında menfaatlerin çakışması ve sahip olma politikasından başka bir husus değildir.
Saldırılar, isyanlar, savaşlar ve terörizm bu amaç ve gayenin ürünüdür. Adil olmak, insan haklarına saygı aslında yaradılış gayelerindendir, benlik bunu yok eder, sadece ve sadece kendi his ve duygularının hayat tarzı olarak benimsenmesini ister, eline fırsat geçirdiği vakit yakar, yıkar yok eder, velhasıl insanlığa zarar verir.
Bencil ve haris olanlardan adalet ve hak talep edilemez, edenleri de bir şekilde ya yok ederler, yada sindirirler. Bugün yaşanan olaylar gibi, güven ve itimat insanlığa olan bakış açısını değiştirir merhamet ve müşviklik yok olur. Birlikte yaşamak dayanışmayı ve yükün eşit şekilde dağılımını tesisi eder. Yeter ki her canlı mensubiyet duygusu çerçevesinde sorumluluklarını bilerek hayat tarzı benimsesin, işte o zaman insani ilişkiler bencillikten sıyrılarak karşılıklı lütuf ve ihsana dönüşür.
Hayatın gerçekliliğini idrak etmek ve o yolda enerji sarf etmek, insanı gerçek manaya götürür, büyük zenginlikler elde eder, bu düsturla hizmet edenler ilahi hikmete haiz olurlar.
Günlük yaşayanlar, çok daha çok isteyenler nihayetinde pusulası şaşanlardır, bilinmeyen mechule yelken açarlar hafif bir yel ile alabora olur, batıp giderler.
“Sağlık” en büyük hediyedir. “Tok gözlülük”, en büyük zenginlik, “Güven”, en büyük akrabalık, “Sevgi” ise, en büyük mutluluktur’’