Çevrenizde, iş yerinizde, akraba ilişkilerinizde ya da sosyal ortamınızda gösteriş budalası dediğimiz parasından, arabasından, evinden bahsedip başkasının bundan mutsuz olmasını arzulayan, insanları içsel süreçleri ile değerlendirmeyip, nesnel durumlarına göre yargılayan, sizin mutluluğunuzdan sıkıntı duyup bununla ilgili farklı tepkiler verip keyfinizi kaçırmaya çalışan, olurda siz mutsuz olduğunuzda bu durumdan büyük keyif duyan ve bundan beslenen kişiler muhakkak olmuştur, ya da siz güzel bir şeyler yapmaya çalışırken ‘icat çıkarma, iş çıkarma, o iş tutmaz uğraşma’ deyip hevesinizi kaçıranda…
Evet bahsettiğim kişiler haset kişilikler. Bu duygu yaşayanı da, maruz kalanı da yoran bir duygu. İçi de dışı da her türlü yakıyor.
Haset en net tanımıyla; Arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur. Haset kişi sahip olunan her şeyi başkasından çekip koparmak ister.
Birinin mutlu ve memnun olmasından sıkıntı duyar, ancak başkasının sefaleti huzur verir ona.
Örneğin kendisi zayıflayamıyorsa herkesin kilo almasını ister, kendisi zengin olamıyorsa herkesin fakirleşmesini arzular. Kıskançlıktan ayıran özelliği de burada yatar, kıskanç kişi der ki; onda var bende de olsun, haset kişi ise bende yok onda hiç olmasın yani bir hazımsızlık durumudur.
Bu açıdan baktığımızda ruhsal bir bozukluk mudur diye aklınızdan geçebilir.
Ruhsal bozukluk değildir, bir kişilik özelliğidir fakat aşırılığı ruhsal sıkıntıları beraberinde getirebilmektedir. Zamanla kişilikte yıkıcı etki yapmaya başladığından dolayı umutsuz, değersiz, çaresiz duygusu görülebilmekte , yine aşırı kıskançlık belirtileri de paranoid bir tablo seyredebilmektedir ve bazen de kişi kendisini toplumdan izole edebilmektedir.
Aslında geniş bir çerçeveden baktığımızda alt zeminde aşağılık duygusu ile karşılaşabiliriz. Ve bu duygu ne yazık ki en kötü duyguları da zamanla peşinden sürükler.
Düşündüğümüzde ,insanın bir şeyden tatmin olması ve memnun kalması için sevgi yetisinin yeterince gelişmiş olması gereklidir. Haset kişiliklerde sevgi yetisine yönelik bir eksiklik durumu söz konusudur.
Bu yüzden haset kişiyi memnun etmeye yönelik her türlü çaba boştur, tatmin etmek imkansızdır, hiçbir zaman tatmin olmaz. Hep daha fazlasını, daha iyisi isterler ve bunları isterken başkasında olması da onlarda ayrıca sıkıntı yaratır. Haset karakterin bitmeyen arzuları olunca haliyle mutluluğa erişmesi de çok mümkün olmamaktadır. O yüzden haset duygu ve mutluluğun birbirlerini görmeleri de çok mümkün değildir. Hasedin girdiği kapıdan mutluluk çıkar. Sonuç olarak haset ve aç gözlülük ayrılmaz ikili yaşama devam eder.
Bir yandan da kolay etki altında kalabilirler mesela, çünkü kendi yargılarına güvenmezler. Başkasının ne anlattığı onlar için çok daha önemli olabilir, haset bir karakter ile yollar kesişmişse vay haline diğer haset gerçeklik ötesinin dışında konuşması çok yoğun sıkıntı hissettirebilir.
Tüm bunlar psiklojik açıdan bir bakış haset kişiliğe, birde sosyolojik açıdan değerlendirmek gerekirse; hasetlik ekonomik ve kültürel olarak az gelişmiş ülkelerde daha yoğun olarak görülmektedir. Türkiye de bu duruma uymaktadır. Haliyle Elazığ’da. Bu toplumlarda kişiler haset edilmekten hem korkarlar hem de haset edilmesini arzu ederler. Örneğin araç alır komşusu sorduğunda emanet aldıklarını ya da sıfır olmadığını söyler öte yandan en lüks eşyalar ile evi döşer yine komşuları çağırıp onların hasetliğinden keyif alırlar. Bunu yaparken içlerinde bir korku belirir ve bu korkunun önüne geçmek için alternatifler ararlar, nazar boncuğu takar, kurşun döktürür, hocaya gider. Göze gelmemesini ister. Bir yandan başkasının arzusundan büyük keyif alırken bir yandan da o keyiften rahatsızlık duyan bu yüzden tutarsızlık içinde bocalayan bir duruma dönüşür.
Gelin görün ki hep başkaları hasettir diyoruz ya dönüp kendimizle yüzleşme cesaretinde bulunamıyoruz. Evet kimse haset olduğunu kabullenmez. Ne yazık ki sindirilen, konuşulabilen, kabul görmeyen bir duygu olduğu için bastırmak ve kişiyi daha fazla yakmasına fırsat vermek daha kolay geliyor.
Sevgi ve saygıyla..