Elazığ Atatürk Stadyumu, biz Elazığspor severlerin futbol mabedi, evet bu kelimeyi bir çok insan bugün küçümseyebilir ama orası bu şehir için tam 44 yıllık bir futbol mabedi belki çehresinden belki çaresizlikten…
Elazığ’lı müptelalarıyla ilk kez 1974-1975 sezonunda buluşan öğünden bugüne birçok şampiyonluklara, küme düşmelere şahit olan Elazığ Atatürk Stadyumu yavaş yavaş bizlere veda ediyor.1974-1975 sezonunda ilk kez kapılarını açan Atatürk Stadyumu 4 tarafı tribünlü çim sahasıyla dönemin en lüks stadyumlarındandı. Bugün herkesin önünden geçerken bu şehre yakışmıyor dediği beton yığını bir zamanlar babalarının, dedelerinin övünerek gururla önünden geçtiği bölgede ki az sayıda ki çim sahaya sahip modern stadyumlarından biriydi. Sadece teknik özellikleriyle değil kapılarını Elazığ halkına açtığı ilk sezonunda Elazığspor’un şampiyonluk yaşamasına ev sahipliği yapmasıyla da bu şehirde yaşayan insanların kalbinde taht kurmuştu.
Bugün günümüz standartlarının çok altında kalan Atatürk Stadyumu benim lise yıllarıma denk gelen 2000’li yılların başlarında da hala ülkemizde ki iyi stadyumlardan biriydi. Lisemiz, stadyumun karşısında olduğu için sadece hafta sonları değil hafta içi idmanları da takip etme şansımız olurdu. Stadyum o muhitte okuldan sonra en çok gittiğimiz yerdi. Stadyum benim için bordo beyaz renklerle buluşma, arkadaşlarla muhabbet, Bilal’lerin lokantadan lahmacun, Gökhan’ın maç yorumları, Abdurrahim’in hakeme serzenişleriydi…
Bizler belki siyasetçilerimizin sıkça bahsettiği tüp kuyruklarına yetişemedik ama Atatürk Stadyumu bizim ilk bilet kuyruğumuz, bir öğrencinin okul harçlığının son kalanı, Denizli maçında 90 dakika ıslanan taraftarın ertesi gün okula gidene kadar kurumaması, Konya maçında 89 dk. donan bir seyircinin Kayalı’nın golü ile 90. dakika da alev alev yanması, binlerce insanın Akçaabat maçında şampiyonluk şarkıları söyleyip çoşkularıyla bugün ki adı ile Fethi Sekin Mesire Alanını bile inletirken son dakikada yediğimiz golle ölüm sessizliğini tatması, her Elazığ’lıya nasip olmayan şanslı nesillerin şahit olduğu süperliğe tarihimizde ilk çıktığımız sezon ki Altay maçı…
Mardin maçının ev sahibi, Ze Roberto’nun, Fenerbahçe’ye attığı frikik golünün en güzel izlendiği yer, süper ligde izlediğimiz ilk maç, Amigo Mahmut’un kale arkası, Amigo Burhan’ın dualarının kabul olduğu mekan, lige veda etiğimizde gözyaşlarımızın düştüğü ilk beton, şampiyon olduğumuzda üzerinde zıpladığımız ilk koltuklar, amatör takımların soyunma odası, amatör sporcuların hayalindeki çimler, amatör maçların müdavimlerinin içlerinin ısındığı vali konağı tarafında ki kahvede sırtlarını yasladıkları duvar, üniversiteye hazırlanan gençlerin hayallerine ilk adımı attığı koşu pisti…
Atatürk stadyumu bir beton ve çim yığınından çok ötesi 44 yıllık koca bir tarih…
İstanbul maçı ile bu koca çınara veda ettiğimiz söyleniyor, yıkım çalışmaları bu hafta başlayacak diye duyduk. Ne tesadüftür ki bu stadyumdaki ilk gece maçımızı da yine İstanbulspor’a karşı 3 Mart 2008 de oynamıştık. Gönül ister ki bir daha ki İstanbul maçını yeni stadyumumuzda oynayalım. İlk gece maçımızı oynandığımız İstanbulspor maçı da, stadyuma veda ettiğimiz İstanbul maçı da çok soğuk bir havada oynandı. İlkinde içimizi ısıtan koca koca projektörler ilk gece maçının heyecanı vardı ikincisinde de vedaların soğukluğu... Havamı gerçekten soğuktu? yoksa vedalar mı gerçekten soğuk olurdu bilemiyorum. Ama Atatürk Stadyumuna hak ettiği gibi veda edemediğimizi biliyorum. Sahipsizlikten midir, vefasızlıktan mıdır, vedanın 8 yıldır yılan hikayesine dönmesinden midir bilemiyorum. Ama bu yazıyı okuyan herkesin bu anılara ekleyeceği çok şey olduğunu herkesin aslında Atatürk Stadyumunu çok sevdiğini biliyorum.
Vedalar bazen sevgisizlikten değil çaresizlikten olur. Umarım çare çabuk bulunur ve bir an önce hak ettiğimiz yeni stadyumumuza kavuşuruz. Yazımı noktalarken herkesi Atatürk Stadyumundaki anıları ile baş başa bırakıyorum…