Hep siyaseti spora karıştırmayın denir ama sporda siyasette birbirine çok benzerdir ve birisi için diğeri günümüzde neredeyse olmazsa olmaz hale gelmiştir. Siyasette duymaya çok alıştığımız benimde çok sevdiğim bir söz vardır. ‘’Yola ikna edilmiş insanlarla çıkılmaz, yola inanmış insanlarla çıkılır.’’ Bu sözden yola çıkarak gelelim Elâzığ sporumuza Elazığ spor yönetiminde bugün inanmış insanlar olduğu gibi bir çokta ikna edilmiş, birilerinin hatırı için o koltukları doldurmuş insanlar var. Hal böyle olunca bugün içinde bulunduğumuz olumsuz durum kaçınılmaz oluyor ne diyelim Allah beterinden korusun. Bu taraftar daha kötülerinide gördü.
Başarılı olan spor kulüplerinin hikayelerine bakarak ve kendi tecrübelerimde yola çıkarak çok net söyleye bilirim ki bir spor kulübünün başarılı olmasının ilk unsuru yönetimdir. Bir başarı öyküsünde ben aslan payını yani yüzde ellisini yönetime kalan diğer yarısını ise camiaya, taraftara, sporculara teknik heyete sahaya gibi dış etmenlere bölüştürürüm. Tabi başarısızlık durumun dada bu tablo aynen geçerlidir. Elazığ sporun içinde bulunduğu vaziyeti pastanın en küçük diliminden başlayarak değerlendirecek olursak teknik heyet ve yönetimde aslında yönetimin sorumluluğundadır. Bu yüzden bu konuya da yönetim kısmında değinmek istiyorum. Bir takımın başarısında ya da başarısızlığında yönetimden sonra gelen en büyük faktör olan camiaya gelecek olursak Elazığsporun bu konuda eksiği olduğunu düşünmüyorum aksine şuan yarıştığı ligde bütün takımlarında önündedir. Çünkü camiaları oluşturan temel unsurlardan biriside taraftardır. Elazığsporun yanında her koşulda iyi günde kötü günde destek olan Elazığsporun çıkarlarını her şeyin önünde tutan, işinden, aşından, ailesinden fedakârlık yapıp her şeyini Elazığspora veren çok temiz, gönülden ve samimi bir taraftar kitlesi var. Bu her takıma nasip olmayan Elazığlı olmaktan geçen mayasında ki gakgoluk hamurundan gelen önemli bir özellik olarak takımıza tezahür etmiştir.
Bugün ortada bir başarısızlık varsa bununda sebebi inanmışlardan çok ikna edilmişlerden oluşan Elazığ spor yönetimidir. İkna edilmişler o kadar ikna edilmişler ki kendilerini de bu işi dünyada en iyi kendilerinin bildiklerine ikna etmişler. Vaziyet böyle olunca ortaya her şeyi en iyi kendisi bildiği sanan yönetim, tek adam sistemine emanet edilmiş takım ve transfer stratejisi, ayakları yere basmayan biri gidip diğeri gelen hocalar, disiplinden uzak burnu havada sporcular çıkıyor. Bu şartlarda puan tablosundaki yerimize de, henüz sezon başında olmamıza rağmen yeni hoca arama telaşımıza da şaşırmamak gerekiyor.
Gelelim en son oynadığımız Batman maçına ve yaşanan olaylara. Sportif anlamda alınan başarısız sonuca değinmiyorum bile bunun sebebi o gün sahadaki on birler değil o on birleri yönetenler olduğunu yazımın başında belirtmiştim. Ancak maç içinde yaşanan ve maç sonuna taşan olaylarında bence bir numaralı sorumlusu yine bu takımı oluşturan yöneten bu şekilde sahaya çıkmasına vesile olan yönetim kuruludur. Yaşanan olayları tasvip etmemekle birlik de devletimizin malına zarar veren Batmanlı taraftarların taraftar değil devletin malına ihanet eden içinde olan insanlar olduğunu düşünüyorum. Olayların büyümesine gelecek olursak ben kendim şahsen özel işlerimden dolayı maça 10 dakika geç girdim. Maçın 10. Dakikasında stadyumun kapısından tribüne gire bilmek için Ahmet Aytar Spor salonu tarafındaki bilet gişesine kadar yürüyüp bilet alıp içeri girmem gerekirken, kuzey kale arkasında maçı izleyen yüzlerce insanın bir anda bulundukları tribünü boşaltarak stadyumun etrafını elini kolunu sallayarak dolaşıp tam karşı tribünden (batman taraftarların olduğu tribünden) yine elini kolunu sallayarak girebilmesi tamamen ortada dirayetli, olayların önüne geçebilecek bir yönetimin olmadığının ispatıdır. Herhalde dünyada hiç bir stadyumda böyle bir manzara ile karşılaşmayız. Alınacak cezada kırılan sandalye sayısında Elazığ spor yönetiminin bu sorumsuz tavrının hiç mi etkisi yoktur. Bu sorumsuzluğun bedelini ne yazık ki yine hiçbir olaya karışmayan tek derdi elazığ spor olan vefalı taraftar ödeyecektir.
Yönetim aldığı desteklerle birlikte sezon başı hedefini şampiyonluk olarak koymuş ancak geldiğimiz noktada sadece 1 gol atabilmiş galibiyeti olmayan puan tablosunda lidere değil düşme hattına yakın bir takım oluşturmuştur. Protokol tribünü neyse sahaya yansıyanda odur o yüzden alınan bu sonuçlar sadece sahanın içindekilerinin vebali değil protokolde oturanların sorumluluğudur. Bu durum düzelmez mi elbette düzelir. Bu düzeltmek yönetimin kendilerine inanan taraftarlara ve kendilerini o makamlara getirenlere borcudur. Geçmiş yıllarda Elazığ bunu başarmıştır yine başara bilir. Yalnız bunu başaran takımlar sahaya çıktıklarında taraftara galip gelemedikleri maçlarda dahi başarabileceklerini hissiyatını vermekteydiler. Bugünkü Elazığ spor disiplinden uzak futbolculardan ve her şeyi en iyi bilen yöneticilerden arınmalı Elazığ halkının şampiyonluk inancını ve coşkusunu sahaya yansıtan ve sahaya yansıtacak olanları en iyi şekilde yönetebilenlerle yola devam etmelidir. Değişim protokolden başlar oradan kulübeye oradan malzemeciye, çaycıya oradan kaleciye oradan en ileri uçtaki forvete yansır.
Elazığ da şampiyonluk isteyen bir taraftar, bu şehre yakışır bir stadyum, şampiyon olacak bir kadro, takımına destek olan bir belediye başkanı var. Bu kadar bileşen her zaman bir araya gelmez bu ortamı yakalamışken, Geriye sadece yönetimin bunları yönetebilmesi kalıyor.
Ey yönetim bunu da yap artık..
Elazığ sporun Elazığlılarda açtığı travmayı bir Elazığlılar anlar diyerek yazımı yine bir tek Elazığlıların anlayacağı bir cümle ile bitiriyorum.
‘’Eyi olur zaar.’’